30 Ocak 2011 Pazar

its "Biutiful"!!!

Uzun zaman sonra bir Inaritu filminin vizyona gireceğini duyduğumda, 28 Ocak için kayıtsız şartsız geri sayıma başlamıştım. Bu sefer Inaritu bizleri hangi çarpık hayatlarla, hangi çelişkilerle, hangi çaresizliklerle o koltuğa çivileyip, günlerce, haftalarca, hatta halen zaman zaman aklımı kurcalayan sahnelerle, repliklerle dolu kurgunun içine alacaktı diye beklerken, Javier Bardem çoktan perdede o keskin ve derin bakışlarıyla kendi gözünden, bize İspanya'nın arka sokaklarını gezdirmeye başlamıştı bile. Her ülkede karşımıza çıkabilecek, bu çaresiz, hayatı mücadeleden ibaret insanlar kendi küçücük yuvalarını ve hayatlarını başka bir ülkede kurmak için ufak adımlarıyla çabalarken, sevgili Javier Bardem yani Uxbal adındaki duyarlı baba karakteri ise; son derece ilginç bir insandır. Küçük yaşta babasını kaybetmenin ve tanıyamamanın etkisiyle, çocuklarına sıkı sıkı sarılmayı seçmiş ve iç dünyası derin olan bir insan haline gelmiştir. Hatta ilginç bir özelliği ise; ölen ve geride bıraktığı yarım işleri dolayısıyla diğer tarafa geçmekte zorluk çeken ruhlara telepati yoluyla yardım etmesidir. Ya da inandığı bu'dur!.

Her gün polise yakalanmanın ve dayak yemenin korkusuyla ,sokakta korsan ve sahte eşyalar satan zenciler, karın tokluğuna çalışan Çin'den gelmiş, bir bodrum katında topluca yatıp kalkan, zavallı kadınlı çocuklu inşaat işçileri ve bunca sefilliğin arasında umarsız yaşayabilen diğer insanlar. Sanki gözlerine birer perde inmiş gibi günlük dertlerinin peşinde koşup, etrafında olan bitenden habersiz kendi kendini tüketen bir dünya! Olanca hızıyla dünya dönerken, her gün bir milim yol katedemeyen bu zavallı insanların gözünden bakmayı öğreniyoruz sokaklara, çocuklara, yemeklere, sefalete ve gerçeklere...Her şey son derece iğrenç gözüküyor değil mi? Binalar kirli, renkler solmuş, yemekler lezzetsiz...Ne oldu güzelim gökyüzüne, güneş sanki eskisi gibi ısıtmıyor değil mi, ama çocuklar yine de gülüp, oyun oynayabiliyor olanca pisliğin kötülüğün arasında. Belki de o hayatın yaşanabilir, tek kirlenmemiş yanı da o çocuklardır.

Uxbal, farkındadır olan bitenin fakat mecburiyetten, o da düzenin bir parçası olup çıkmış, karşı koyacak gücü kalmamıştır. Değiştirmesi asırlar alır belki her şeyi, ki tek başına mı yapabilecek midir bu değişimi? Koskoca dünyayı ve kötülüğü o mu temizleyecek bir çırpıda. Değiştiremiyor gördüklerini, tiksiniyor bu durumdan ama yol katetmek çok zor onun için..Elinin yettiği kadar yardımını yapmaya çalışıyor...Ama gerçekler onun küçük yardımından çok daha farklı boyutta. Yetmiyor bu zavallı çabalar, acılar yaşanmaya devam ediyor. Ve onun hasta bünyesi bütün bu olan bitene seyirci kalmaktan çok yoruluyor...Artık o farklı bir yerdedir...Etraf eskisi gibi kötü kokmuyor, pis de değil, derinden sesler duyuyor sadece, seyirci olmak yormayacaktır artık onu!
Çocuklarına bıraktığı bir kaç parça eşyası, eserik ve eğlence düşkünü anneleri, fedakar bir Afrikalı göçmenle vedalaşamadan, babasının sesini duymanın ferahlığıyla terkediyor, onu rahatsız eden, çokca mücadele gereken hayatı.
O artık rüzgarın ve dalgaların sesini duyabildiği bir yere gidiyor.
Geride ise üzerinde "where is biutiful" yazılı bir resim kalıyor buzdolabının üzerinde.

Gerçekleri izlemek oldukça mide bulandırıcıdır, kaldırabilmek de yürek ister. Hatta gösterebilmek de zordur. Sizce güzel bir kadın ve aşkın olduğu, mükemmel bir aile imajı çizen bir komedi mi izlemek istersiniz yoksa izledikten sonra sırtınıza bir ton yük yüklenmiş gibi sinemadan çıkıp, bir sürü uçsuz bucaksız karamsar düşüncenin esiri mi olmak.

Sevgili Inaritu'yu takdir etmek isterseniz mecburen zoru seçeceksiniz demektir.

Bir kez daha teşekkürler...

ve halen güzel olan şeyleri hatırlayabilmek adına bu gecelik bu şarkı gayet dinlenesi;

Hiç yorum yok:


Lütfen bu sitedeki görselleri ve yazıları izinsiz kullanmayınız..