11 Ocak 2013 Cuma

Zaman zaman gelenler

Perdenin arasından yumuşacık bir güneş sızıyor, yarı aydınlık olan odanın, sahipsiz gibi duran eşyalarını ısıtmaya çalışıyordu. Alarmın çalmasına, 5 dakika, 25 saniye vardı. Eylül, gece boyunca gördüğü türlü rüyanın etkisinden daha yeni çıkmış, yüzündeki yorgun huzurla, yastığının altına ellerini sokmuş ve kendine doğru büyük bir sahiplenme duygusuyla çekmişti. Yan komşunun kedisi, İlyas Bey ile Hatice hanım’ı uyandırmaya çalışadursun, üst kattaki genç müfettiş de çoktan uyanmış, dün gece geçirdiği yorgun mesai saatlerinden sonra, yeni ve zor bir güne başlamanın telaşı içindeydi. Aynada kendine şöyle bir bakıp ceketini düzeltirken, işe gittiğinde hazırlayacağı zorlu raporların yanı sıra akşam yapayalnız eve girdiğinde yapacağı ev işlerini de kafasında planlıyordu. Sempatik yüz hatları ve güldüğünde bir çift çizgiden ibaret olan gözleri, geleceği düşündüğünde olanca ciddi bir hal alıyordu. Adı Murat’tı, şimdiye kadar sorumluluklarını yerine getirmiş, ailesiyle her genç gibi üniversite zamanlarında ufak tefek çatışmalar yaşamış ama hep dik durabilmeyi başarmış bir gençti. Murat, evden çıkıp otoparktaki arabasına yöneldiğinde, Eylül de artık uyanmış ve her sabah yaptığı gibi sevdiği müziklerden birini açmıştı. Bugün günlerden Salı’ydı ve günün şarkısı çokca sevdiği “hang on little tomato” idi. Eylül, sabah kalktığında gün ile ilgili çeşitli sahneler ve senaryolar hayaller, yanına da fon müzikleri iliştirirdi, kendini de başrole koyardı bu sahnelerde, bunlar onun küçük sabah mutluluklarıydı. Bu yumuşak sahnelerin arasından zorla gerçek hayata geçiş yapmaya çalışır ve o gün işe ne giyeceğini seçmeye çalışırdı. Renkleri çok severdi Eylül. Siyahlar, griler pek ona göre değildi...
Öyle işte.
 

Lütfen bu sitedeki görselleri ve yazıları izinsiz kullanmayınız..