13 Ocak 2008 Pazar

geçip giden zaman mı olsun yoksa..


Daha şimdi camdan baktım. Güneşli bir kış gününün verdiği mutlulukla, insanlar dışarda yürüyüş yapıyorlar, alışverişini yapan, kuaförden dönen, annesiyle hoplaya zıplaya parka giden çocuklar gördüm pencerenin ardında, ha bir de bugün gökyüzü inanılmaz mavi. İstanbul'un uzun zamandan beri göremediği bir biçimde cam gibi parlayan huzurlu bir mavi yayılmış üstümüze. Bütün bunlara bakarken ne mi düşündüm; İstanbul'da ben hangi rengi kendime yakın buluyordum, o sırada çatıda duran bir martı belkide benim onu izlediğimden habersiz, adının geçtiği bir yazıda baş kahraman olmaya adaydı, evet ben onu bugün kendi yazıma kahraman seçiyorum. Etrafı izleyişindeki vakurluğu, umutsuzluğumu azaltan enerjisiyle ben bugün beyazı yani yeniliği, cesareti ve huzuru barındıran, martıdan ilham aldığım eşsiz rengi seçiyorum..sevgili martı umarım ne zaman sıkışsam seni bir çatının üstünde veya yakınlarımda süzülürken görürüm, yakınımda olman dileğiyle..geçen zaman olsun...

Gece gece gereksiz yazı


Zamansızlığa inananların buluştuğu geçitte bana yer var mı diye soran masum yüzlü, ince elli kıza verilecek yanıt, çoğumuzun içinde bulunan umutları öldüren cinsten vahşi bir içgüdüyle verilmemeliydi. Vücudu gibi ince olan ruhuna yakışır bir biçimde, geleceğe dair umutlarını dirilten, izlerini incitmeye kıyamadığı hatıralarını bir bir kutulara doldurup üstlerine melek tozları serpen periler eşliğinde seslenilmeliydi.

Hepimizin içinde belirsizlik yaratan sözleri, biçimleri o herkesten farklı yorumluyor, bu yüzden de kendine renklerin birbirine hızla dönüştüğü, hayalsi ama bir yandan da doğamız gereği kabullenemeyeceğimiz gerçeklerle dolu bir dünya yaratıyordu. O esnada narin yüzündeki kıvrımlarda eşsiz bir cesaretin işaretlerinin olduğunu kimse yadsıyamazdı...

Lütfen bu sitedeki görselleri ve yazıları izinsiz kullanmayınız..