18 Ağustos 2010 Çarşamba

Renksiz ve Kısmi Hisler


Elindeki yassı taşa uzun uzun baktı, ta ki dokusunu, rengini, hangi tarafının daha çok aşındığını ezberleyene kadar. Bir an içindeki bütün istek ve coşkuyla onu uzaklara, karanlığa, belirsizliğe bırakmak istedi. Bu öyle kuvvetli bir istekti ki, çocukluğunda annesinin kapısını sıkıca kilitlediği ambara girmesine izin vermediği anlarda içini dolduran heyecan ve taşkınlıktan farksızdı. Sonra durdu. Taşın nerden geldiğini, bilip bilmediğini sordu kendine? Hayır dedi, iç ses. Bir belirsizlikten diğerine geçmenin tehlikeli olabileceği fikrini kabullendi. O an tekrar okşayıp, taşı yumuşak bir hamleyle cebine yerleştirdi.

Gün ağarmaya başlamıştı, denizin getirdiği nemli ve ürkek hava, kendini yavaştan aydınlanan kum zerreciklerinin üzerine bırakarak bir huzur yaymaya başlamıştı etrafa. Farkındalık nedir diye sordu kendine? Farkında olmak, anın varlığını tanımlayabilmek mi yoksa kabullenmek miydi. İçindeki sessiz sorular, gözünün tek tek ayırt etmeye çalıştığı kum zerreciklerine bakarken yok olur, unutulur gider diye umuyordu. Her bir kum zerresi, sarıya dönüşürken bir soru baloncuğunu patlatsın diye hayallerken, cebindeki taşı çıkarıp oyuk kısmı üste bakacak şekilde yere koydu, eline avuç avuç aldığı kumları olanca hızla atıp, taşı gizlemeye çalışırken, yılların oluşturduğu oyuğa şimdi de sivri uçlu kum tanecikleri doluyordu. Taş kendine bir yer edinmişti, belirsizlik yerini sahiplenilmeye mi bırakmıştı bilinmez,ama o sırada kendini rahatlamış ve sakinleşmiş hissetti..

Aydınlanan denize gözünü dikmişken, hafif bir rüzgar esti, gözünü yere eğdiğinde, kum zerreciklerinin hafiften ötelendiğini, taşın oyuk kısmının ortaya çıktığını fark etti. O an içindekileri de böyle kolay tanımlayamayacağını, sahiplendiremeyeceğini, zamanın akışının da yanılsamalar yaratabileceğini kabullendi. Bu sorgulamayı başlangıç olarak kabul etti ve bugünü düşünmeden geçirmeye yemin etti. Nasılsa, önünde kaçması gereken tonla sorgulama gerektirecek gün vardı.
Tek yapmak istediği; rüzgarın etrafta döndürdüğü kuru kum taneleri, ayağının altındaki ıslak kum tabakasına dokununca nasıl bir daha havalanamıyorsa, kendi de bugünlük oturduğu yere çakılı kalmayı ve görmek gibi somut algı yollarının dışındaki düşünsel kısmı zapt etmekti!

Fotoğraf: 2008, Bodrum-Gündoğan

Hiç yorum yok:


Lütfen bu sitedeki görselleri ve yazıları izinsiz kullanmayınız..