Evet olmuş bitmiş derken, bakarız neler değişmiş, neler geriye kalmış. Bizi neler oluşturmuş, biz onları nasıl değerlendirmişiz.
Bu saçma girişle neden mi bahsedeceğim, sevgili kitaplardan. Son 2 aydır onların önemini öyle bir anladım ki. Komik ama bize edebiyat derslerinde kitap deyince akla ne gelir gibi sorular sorulduğunda, bana saçma gelen kalıplaşmış laflar vardı. Kitaplar nedir? En iyi arkadaşımız mı, en iyi sırdaşımız mı bazen en azılı düşmanımız mı, bazen de hiç anlamadığımız hayatlar mı ya da belki bizi bizden daha iyi tanıyanlar mı...Bunlara herkesin farklı cevapları vardır. Orasını biz bireylerin iç seslerine bırakalım.
Ben geleyim size bu aralar okuduğum ve okuyacağım kitaplardan bahsedeyim.
Öncelikle bir psikoterapist olan Alper Hasanoğlu'nun "Bir Terapistin Arka Bahçesi" adlı kitabından başlayalım. Yazar, terapileri sonucu elde ettiği tecrübeleri ana başlıklara bölerek bizlere aktarmaya çalışıyor. Kitabın dili oldukça sade ve insanın okuduğunda aslında kendiyle çok rahat yüzleşebileceği bir kitap. Bazen acı bir şekilde acizliklerimizin farkına varmamıza yardımcı olurken, bunları yenmek için küçük alternatifler sunuyor ya da şöyle ben bunları düşünen ve üzülen tek insan değilmişim diyip bir oh çekebiliyorsunuz. Kısacası insan denen varlık o inanılmaz kalkanın altında son derece zayıf bir varlık. Bana bu kitap bazı "hayır" deyişlerin faydası ve kişisel iradeyi geliştirme açısından baya ışık tuttu diyebilirim.
Evet sıradaki Sayın Gabriel Garcia, bilmem siz sever misiniz ama ben kendisinin masalsı kitaplarını oldukça severek okuyorum. "İyi Kalpli Erendira" da oldukça kısa bir öykü derlemesi. Sevgili yazarımızın "büyülü gerçeklik" diye tabir edilen taktiği bu romanda da açıkca görülüyor. O inanılmaz masallar ufak sembollerle aslında hepimizin yaşantısından ufak kesitler sunuyor bizlere. Karşıtlıklar içinde kavram tartışmaları yaratıyor hepimizin aklında.
Diğer yazarımız Tom Robbins, bu yazarı bu kadar geç tanıdığım için kendime o kadar kızdım ki, 1984 yılında yazılan bu kitabı 2010 yılında keşfetmek ve okumak diğer geçen yıllar için büyük kayıp oldu. Öncelikle şunu söylemeliyim bu yazarın tarzı şuana kadar okuduklarımdan oldukça farklıydı. Böylesine bir hayal gücü beni çok şaşırttı, insan denen varlığın bunları kurgulayabilmesi. Geçmişle geleceği bu denli uyumlu bir şekilde bağdaştırması beni büyüledi. Daha fazla birşey söylemek istemiyorum bu kitap anlatılacak gibi değil, lütfen dünya "Parfümün Dansı"nı okuyun ve böyle bir beyni siz de alkışlayın.
Gelelim daha bestseller vari kitaplara "Kayıp Gül" ve "Küçük Arı". Açıkcası diğer bahsettiğim 3 kitabın yanında bu son ikisine o kadar detaylı değinemeyeceğim. Onları da gayet sevdim ve bana dilin kullanımı hakkında pek çok şey öğrettiklerini yadsıyamam ama onları şöyle tarif etmek istiyorum. Hiç bitmesini istemediğimiz çikolatalı bir dondurmayı yemek kadar güzel zaman geçirtiyorlar. Ama diğerlerinden edindiğim derinlik ve bende kalanlar açısından farklı sınıflarda yer alıyorlar.
(Bu arada evet masa üstümde pek bir sevgili Audrey Hepburn var, gülümsemesi ben de yer eden, sevilesi şahsiyet:))
Sırada okunmayı bekleyen, bana yeni yeni dünyalar açacak olan sevgili yoldaşlarımı tanıştırayım sizlere..
Gerçeğin ötesinde de çizilebilmek
Tek olup kavga edebilmek
Kırdıklarını savurabilmek
Olmak varolabilmek, bir olabilmek
İçindekini baştan yaratabilmek
Olmak, zor olmak, olmayı becerebilmek
Zamanı kollayıp, yelkovana hapsolmamak
Duranın da gidenin de ardında varolabilmek
Sakinliğin içindeki ışığı yakalayabilmek
Geceyi dünden görüp gündüzü öteleyebilene
Sorular sorup
Gündüzü geceye bağlayanı aşabilmek.
(Oceania)
2 yorum:
Audrey Hepburn, Parfümün Dansı, Küçük Arı ve Kayıp Gül. Tifanny de Kahvatıyı defalarca izledim. Parfümün Dansın iki kez okudum zevkle. Küçük Arıyı geçen ay okudum çok beğendim. Kayıp Gül ise bir promosyon harikası diyorum. Kötü değildi ama promosyonu kitaptan daha iyiydi... Ne çok ortak noktamız varmış, zevkle izleyeceğim sizi
teşekkür ederim bunları duymak çok hoş. Ben de sizin blogunuzu yeni keşfettim tesadüf eseri, oldukça güzel:)
Yorum Gönder