Günler geçer, planlar yapılır ama artık öyle hiçbir şeye uzun vadeli bakılmaz hatta buna gerek duyulmaz. Güneş görünürse gökyüzünde keyifli bir deniz havası alınır, bu da yeter de artar. Ruha doyum verir. Ayak üstü sohbetler yapılır, kahveler içilirken bir tutam dedikodu geçer ama öyle sevecendir ki kızdırmaz, yıpratmaz kimseyi. Yüzlerdeki gülümsemeler akla işler, hatta bir gün açılıp bakılmak üzere rafa kaldırılır. Rüzgar geçer saçlarımızın arasından, hatıralar gelir göz önüne. Ağlanır ara sıra ama söz verilir kendi kendimize öyle kafaya takmak, üzülmek yoktur artık. Bir müziğe takılır aklım, uçup gider içimden birşeyler onla beraber. Havalanırım bazen, bazen de uzanır kalırım o kanepede o anın geçmemesi içim elimden gelen herşeyi yaparım. Yelkovanın önüne bariyer koy deseler, neden olmasın diyebilirim. Bir ses gelir içten, vardır bir yerlerde umutlar, uzansan yakalayabilirsin ama dur der diğeri. Uzanma zamanla gelir onlar sana der. Haklıdır gül yaprağındaki su damlası yeri zamanı gelince damlayacaktır. Aceleye gerek yok..
İşte bu düşünceler tam da kendime 1 gün izin verip sahilde yürüyüşe çıktığımda aklımdan geçiyorlardı. Hatta daha fazlası, bunlar anımsayabildiklerim. O sırada yalnız mıydım? Yoo, işte sevgili deniz, martı, tavşan, hüzünlü köpekçikler ve ardından bir adet kahve ve tabiki şahsına münhasır Vogue'muz!!:)
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder