İstanbul 2010 yaz mevsiminin en iyi yanı ne mi? Tabiki de muhteşem aktiveteleri..Efes Pilsen One love ve Sonisphere’ı geride bırakmakla beraber, daha önümüzde temmuz ayında neler neler var dedik. Misal dün akşam ki Pink Martini konseri, yine boğazın o ferah ve büyüleyici atmosferinde, birbirinden güzel enstrümanlar ve China Forbes’in yumuşacık sesiyle kendimizi müziğe bıraktık..Pink Martini neredeyse 10 senedir aralıksız konserler veriyor Türkiye’de, gerçekten de büyük bir hayran kitleleri var…Dün anladığımız üzere kendileri de Türkiye’ye bayılmakta.
Bu benim katılabildiğim ilk Pink Martini konseri oldu ve de kesinlikle hafızamda kayıtlara geçti. Ferah Boğaz rüzgarıyla ürperirken, yan yana oturamasak da çok sevdiğim arkadaşlarımla aynı anı paylaşabilmenin mutluluğuyla bu masalsı şarkılara severek eşlik ettim. Konser boyunca baya bir hayallere daldım ve konser sonunda yüzümde saklayamadığım, kocaman bir gülümseme vardı.
Sanırım saat 11.15 civarında konser bittiğinde ise; ne olur gitmesinler diye yalvarmak istedim. Ben onlara kesinlikle doyamadım..Hele ki o yarım yamalak Türkçesiyle konuşan piyanistleri Thomas amca bütün gece çalsa, ben sırf onu bile dinlerdim…Müzik anlamında benim en ilgimi çeken ise; bir Schubert parçasıyla giriş yapıp, hit the road jack kıvamında devam edip şarkıyı hareketli bir modda bitirebilmeleriydi. Tabi şunu da atlamamak gerekir; bizlere bir jest yapma amaçlı “katibim” parçasını da kendi tarzlarıyla bir güzel yorumlamışlar. Şarkının sonunda herkesin yüzünde şaşkınlıkla, mutluluk arası garip ünlemler ortaya çıkarabilecek bir ifade vardı.
Şarkılar bitti, bizleri selamladılar, alkışlar koptu…Ama biz onları bırakır mıyız? Haydi son bir parça dedik, bizi kırmadılar güzel parçaları “amado mio” ile uğurladılar. Gerçi benim gönlümden “lets never stop falling in love” geçmişti ama onlar ne çalarlarsa ben zevkle dinlerim.
Konserin sonunda gerçekleşen diğer şaşırtıcı bir olay da; bir bayanın çıkıp erkek arkadaşıyla ilgili duygularını pink martini şarkılarıyla anlatıp, daha sonra orda bulunan fakat sahneye çıkmaya utanan erkek arkadaşına evlenme teklif etmesiydi..Gayet hoş bir sahne olmakla beraber, medeni cesaretiyle hepimizi şaşırtmayı başardı..Tabiki mutlu son: Evet yanıtı da alındı…Artık düğünlerine Pink Martini gelir mi, bilemem:)…Şahsen benimkine gelse, o an dünyanın en mutlu insanı olabilirim:)
Bu gecenin diğer bir özel yanı da; canım arkadaşım M.’nin doğum günü olması ve en sevdiği grup pink martini konserinin aynı güne gelmesiydi, beraber yan yana bir 15 seneyi devirdiğimizi düşünüp, bütün sevdiğimiz şarkılara eşlik ettik. Bundan güzeli düşünülemez!!!…Tekrar tekrar onu çok sevdiğimi ve iyi ki doğduğunu söylesem de, buradan da iletmek istedim. :)
Peki benim en sevdiğim pink martini şarkılarım neler? Sympathique, over the valley, lets never stop falling in love, una notte a Napoli ve yolanda…Ya sizinkiler?:)
Hang on little tomato'ya kulak verelim mi?
4 yorum:
hepsi çok güzeldi ama sanırsam en çok etkilendiğim ismini şu an bilmediğim bir hırvatça şarkı...süpper bir girişi ve de bitişi vardı...
tüm şarkıları çok güzeldi...ama beni en çok etkileyen hırvatça söylenen şarkıydı...süper bir girişi ve de bitişi vardı...
Not:daha önce de bir yorum yazdım ama gidip gitmediğinden emin olamadığımdan tekrar yazdım...artık blog sahibi kusurumuza bakmasın :))
Kuzuuu o çok sevdiğin arkadaşlarından biri de konseri dinlerken emin ol kafasını arkalara çevirip çevirip baktı, acaba pek sevgili arkadaşının suratında nasıl bir ifade var diye, ama göremedi, olsun yine de hissetti:) Şahaneydi tek kelimeyle..En sevdiğim şarkılar hangileri diye düşünüyorum, ilk etapta aklıma gelenler; amado mio,lilly, una notte a napoli, yolanda, clementine .. Ama ben de ne çalsalar dinleyebilirim gibi hissediyorum bu konserden sonra:) muck
benim de gözler sizi aradı canım, dedim şimdi bizimkisi kesin yerinde duramıyordur hareketli şarkılarda:))
Yorum Gönder