


Ferzan Özpetek sizin için ne ifade eder bilmiyorum ama sanırım benim sevmediğim herhangi bir "Özpetek" imzalı film yok. Son filmi de beni o kadar fethetti ki, izledikten sonra etkisinden kurtulmama imkan yok. Sevgi, sadakat, hoşgörü, bağlılık, sıcaklık, özlem.. zaten bilirsiniz onun vurgulamak istediği temel değerlerdir. İşte bu filmde de yine klasik bir Ferzan sofrası kurulmuş, şaraplar içilirken itiraflar, can alıcı sohbetler yapılmakta. Kalp krizi geçiren babamı istersiniz, gay kardeşler mi, azgın alkolik hala mı ararsınız yoksa hoşgörülü anneanne mi. Yine bütün karmaşanın içinde, alıkonamayan aşklar, bütün aykırılıklarıyla, can yaksa dahi yaşanmaya çalışılıyor. Kafalardaki önyargılar az da olsa aralanıyor. Sıcacık bir aile sizi de içine alıyor bütün absürdlüklerine rağmen. Sevgili yönetmen, o kadar yakın görüyor ki seyircisini onu da senaryonun bir parçası yapmayı başarıyor ve her bir karakterin sıkıntısını ya da sevincini siz de içinizde hissedebiliyorsunuz. Zaten müzik seçimleri o kadar güzel ki her coşku, canlılıkla dile dökülmüş. Artık ordakiler de sizin kardeşiniz, sevgiliniz ya da anneniz. Bugün kendimi samimi bir İtalyan ailesinin evine konuk olmuş gibi hissettim. Onların gözünden gördüm bütün absürdlükleri.
Son sahne ise vurgusunu, hayal gücünü o kadar rehavetle aktarıyor ki size, büyülenmemek elde değil. Sezen Aksu'nun sesi nasıl da yakışmıs o küçük İtalyan kasabasındaki sahneye, sanki o insancıklar için yazılmış gibi. Artık bir Ferzan Özpetek masası hepimiz için kült oldu. Hangimiz sevmeyiz ki o sıcak masa sohbetlerini, birkaç kadeh şaraptan sonra yapılan muzip itirafları, sevdiklerimizle aynı sofrayı paylaşmayı. Kısacası ben onun yarattığı hayatların, en istekli gözlemcisiyim, izlemek isteyenlere de iyi seyirler dilerim. Bence siz de en yakın zamanda onun samimi dünyasına bir göz atın.
Fragmana bir tık deyin isterseniz:)
http://www.dailymotion.com/video/xcl1lf_serseri-may%C4%B1nlar-mine-vaganti-fragm_shortfilms
Yaşasın yine saçlarımı kısa kestirdim, bu kestirme olayının sonu yok galiba. Olsun yenilik herşeyden iyidir...fresh fresh daha da fresh, bu da yeni sloganımız olsun:)
Varlığın çok önemli benim için, bunu bil ve ben çok şanslıyım sana sahip olduğum için:)
Kitaplar okunur, bitirilir. Altları çizilir sevilen cümlelerin, bu yaratıcı tasvirler örnek oluşturur ileriki yaşamlara ve üretilmek istenenlere. Bazen ortak olunur o cümlelerin yaşandığı andaki hislere ve olaylara. Ne kadar da benzer, hatta ben de olsam böyle derdim diye düşünülür. Doğaldır! Kitapları kitap yapan yaşanmışlıklar, tecrübeler, ortak anlar, iç güdüler, fikirler, ağızdan çıkmayan sözler, tutukluklar, acılar, haykırışlar, mutluluklar ve aşklar hangimizinkinde yok ki? Bazen bizi bizden iyi anlatan bir kitap buluruz, o an belki olağanüstü bir durummuş gibi düşünülür, sanki bir falcıya gitmişsinizdir de geçmişinizi ve sizi ayrıntılarıyla ortaya dökmüş kadar şaşırırsınız. Nedendir sanki? Diğer insanlar da sizin yaşadıklarınızla ve çektiklerinizle karşılaşamazlar mı? Dünya dediğimiz sadece ekvatordan ibaret herkesin kendi varoluşunun etrafında döndüğü yer midir? Bu ne ukelalık, nasıl bir bencillik duygusudur..Tabiki bu yaşanmışlıklar bizlere aittir, bizim temellerimizi atmıştır..Ama şu toplum bilim denilen şey var ya işte o, o kadar haklıdır ki ve geleceği bize başkalarının gözünden gösterendir ki, şaşar kalırsınız.
Ben deli miyim bilmem, olgunlaştım mı bilmem, değiştim mi bak orası sanki öyle gibi..Okumayı severim, bazen kafamı kaldırmadan bütün gün okuyabilirim, kitaplar beni gerçek hayattan daha mutlu eder. Başrolüne kendim girer, ona tavsiyelerde bile bulunurum içten içe. Müzik dinlemeye bayılırım, beni mutlu etmenin en iyi yoludur küçücük bir ses eğer kulağıma değil, kalbime inebiliyorsa tabi. Gözlemlerim herşeyi, iyi izleyiciyimdir, tahminlerim çoğu zaman tutmasa da yine de inanırım düşüncelerime, tutmazsa da ne yapalım yine yanılmışım öğrenecek çok şey var derim. Hayalperestimdir, gündüz hayalleri kuran biri karşıdan karşıya nasıl geçebilir ki, benim gibi tökezler her yerde, binlerce korna işitir hayatı boyunca. Sevmeyi severim...hayvanları, insanları, çocukları kolay severim, sevgiyle beslenirim, sevgisiz kalınca beni morga kaldırsanız yeri vardır, yemek yiyemem, uyuyamam, düşünemem, izleyemem..yaşamamın anlamı yoktur o an. Kararsızımdır, kendi iç sesimle yüksek bir tonda devamlı tartışırım. Artıyı eksiyi tartmaktan hep geç kalırım hayatta. Sevemezsem eğer bitmiştir, geriye dönüş yoktur, o dava sonsuza kadar bir rafa kalkar bir daha açılmamak üzere. Sabırsızımdır, o kadar ki.. beklemek benim için dünyanın en dayanılmaz şeyidir. İnsanlara kolay inanırım. İşte en kötüsü de budur..Onları kendi hayatımın baş rolüne, kendimi ise figürana layık görürüm..Ben buyumdur!..Sıfatlardan çok hoşlanmasam da birkaç aklıma gelen ile beceriksizce tariflerim hayatları, kişileri, kişicikleri..Eleştirirler, ön yargılısın diye, belki de yeni sıfatlara alışkın olamadığımdandır, belki de dardır benim görüşlerim..Açılmaksa bizleri iyi yapan, denerim onu da. Severim sürprizler yapmayı insanlara, azıcık isterim bana da yapan olsun..Mühim değil olmasa da olur, ben bakarım gökyüzüne rengi maviyse, herkes mutluysa olduğu yerde, o da yeter bana...Kabullenmekse huzuru getiren, kabullenmek benim tek yolumdur bundan sonra. Aklım kolay karışır benim. Doğrudur, şüphelenirim hemen. Ama dokunursanız bana güven dolu bir elle, sırtımı sıvazlarsanız destek vererek. Ben ömür boyu her yaşadığınız düşüş anında sizi kurtaran el olurum...Çabuk tepki veririm, çabuk parlarım, duygularımı kontrol edemem.Dengesiz deyin doğrudur. Ama bilin ki kalbim sizin için hızlı attığındandır. Beni anlamak zordur, ben de anlamam kendimi, reaksiyonlarımı ben bile önceden sezemem ama benim hedefim basit olmaktır. Zordur ama birgün olunur!