Thanks God, you gave François Ozon to us, please bless him...
24 Temmuz 2012 Salı
Le refuge
Bu lirik François Ozon filmini unutamam, unutmamalıyım, hele güzel müziğini asla...
Thanks God, you gave François Ozon to us, please bless him...
Thanks God, you gave François Ozon to us, please bless him...
18 Temmuz 2012 Çarşamba
ITALY IS A LIFE STYLE- PART 1- ROME
Uzun zamandır, konuştuğum herkese en çok görmek istediğim ülkenin İtalya olduğunu söylüyordum. Dolayısıyla, daha kıştan bu yaza yapılacak plan belliydi. Yoğun iş tempomu ve sadece 2 hafta olan iznimi düşünüp, planları yapmaya başladım. Annemi de bu planlara ortak edip, kendimize 1 haftalık kapsamlı İtalya turlarından birini seçip, kararımızı kısa sürede verdik. Rotamız şöyleydi; Roma, Floransa, Toskana, Venedik ve Milano...Tabi arada görülen küçük sevimli köyler daha...
Peki benim İtalya sevgim nereden gelir derseniz; konuya Roman Holiday'i 4 kere izlememle başlayabiliriz.
Ayrıca izlemediğim Ferzan Özpetek filmi de kalmamıştır sanırım, tabi bir de Toskana'da muhteşem üzüm bağlarının ve eski taş binaların arasında geçen Amerikan romantik komedilerinden de etkilenmediğimi söylersem yalan olur:)
Gelelim gezimizin ayrıntılarına; 7 temmuz günü, AHL'den saat 10'da kalkan uçağımızla, 12.30'da Roma-Fiumicino hava alanına iniş yaptık. Tabi temmuz ayının da etkisiyle, her taraf turist kaynıyordu, kalabalığa aldırış etmeden, rehberimizin öncülüğünde, otobüslerimize yerleşip, ilk durak Vatikan'a doğru yola çıktık, hava 34 C ve inanılmaz nemli olmasına rağmen, Roma merkeze giriş yapmamızdan itibaren, resmen bu şehir beni etkisi altına alıp, hipnotize etti diyebilirim. Bu kadar tarihi olan bir şehrin içinde yaşanmışlığı ve hareketi görebilmek son derece keyifli.
İlk günümüzde, San Pietro Bazilikası, Colosseo, Fontana di Trevi (Aşk Çeşmesi), Navano meydanı, Pantheon ve Piazza di Spagna'yı (İspanyol Merdivenleri) gördük. Her gördüğüm meydana, çeşmeye, sokağa aşık oldum diyebilirim, onca yorgunluğa ve yürümemize rağmen her sokağa bakma isteğim, her cafede durup espresso içmeliyim şeklinde yakarmalarım ve dur şurdadan da bir dondurma alayım şeklinde geçen ilk günümüz, gece geç vakit otele dönmemizle günümüz sonlandı.
Otelimiz şehrin biraz dışında olduğu için de, ertesi gün taksiyle ve metroyla nasıl gidileceğini öğrenip, ilk gün gözüme kestirdiğim bütün cafelerde kahvemi içip, şarabımı yudumlayıp, yeni yeni sokaklara girip, elimizde haritayla kaybolmadan gezmeye çalıştık annemle, ayrıca her sokağın bir meydana çıkması da muhteşem. Bence Roma'da kaybolmak mümkün değil, hele de İstanbul gibi kaotik bir şehirde yaşayan bizler için çok zor. 3 gece Roma'da kalarak, sanırım artık gezilmedik yerini bırakmadık. Aşk çeşmesine de bir çok kez para atarak, dileklerimi bir bir sıraladım, tabi ki en büyük dilek Roma'ya bir daha gelebilmek, hatta yaşamak diyebilirim:)
4. günümüzde, Roma'da kalbimi bırakarak, Floransa'ya gitmek üzere yola çıktık. Floransa ve Toskana'dan da bir sonraki yazımda bahsedeceğim. Şimdi biraz fotoğraflara bakıp, o günleri hatırlayalım.
Castel S. Angelo, Vatikan'a giriş
Vatikan
S. Pietro
Akşama doğru Pantheon'da
Navano Meydanında
Fontana di trevi (Aşk Çeşmesi)
Fontana di Trevi yanındaki sokaklarda
Spagna (İspanyol Merdivenleri)
Spagna'da yorgun argın otururken
Spagna meydan
Roma sokaklarında
O zaman Roma postumuza madem Ferzan Özpetek'ten de bahsettik, Napoli'den bahsetmesek de çaktırmayın, Pink Martini'yi çok severim o yüzden bu müzik eşlik etsin bize ;)
2 Temmuz 2012 Pazartesi
Kaydol:
Kayıtlar (Atom)