Carlo Collodi'nin yaratısı olan, hepimizin sevimli yalancı olarak tanıdığı, İtalya diyarlarından bir konuğumuz olacak...ve huzurlarınızda şahsına münhasır Pinocchio...
Nutelle kavanozuyla birbirimize bakarken, ki ben hiç sevmem nutellayı(!).. Tamam Pinocchio yalan söylemenin cezasını aldın, ben de nasiplenmeyeyim boş yere..Kim efendim ben mi sevmem nutellayı, bıraksanız içinde bile yüzerim:)
2010 ağır ağır maziye karışmak üzereyken, pinocchio ve ben size yalansız dolansız, kırmızı balonlarla dolu, bol gülünesi bir yıl diliyoruz...
Bu arkadaşla aramda olan samimiyete fazla kanmayın, kendisi pek şımartılmaya gelmez
"Hiç macera yaşamadım. Bazı öyküler yaşadım, bazı olaylarla karşılaştım, başıma olaylar geldi, artık adını siz koyun. Fakat bunların hiç biri macera değildi. Bu bir kelime sorunu değil. Şimdi anlamaya başlıyorum, kendimde bir şey var ki farkında olmadan her şeyden çok önemsiyorum. Bu sevgi değil...Tanrı da değil...Ne ün, ne de zenginlik...Bu...Yaşantımın eşi olmayan, değerli bir nitelik kazanacağını ara sıra düşünüyordum. Bunun için olağanüstü koşullara gerek yoktu. İstediğim biraz kesinlikti. Şimdiki hayatımın hiç bir parlak yanı yoktu.
...Her şeyden önce başlangıçların gerçek başlangıçlar olması gerek. Yazık! Şimdi ne istediğimi o kadar iyi görüyorum ki. Fark edilen yeni başlangıçlar trompet sesi gibidir. Birden ortaya çıkarlar, can sıkıntısına son veren sürekliliği pekiştirirler. Akşamların ardından seçilmiş akşamlardır bunlar. İnsan şöyle der 'gezmeye başladım bir mayıs akşamıydı'. Gezersiniz, ay yeni doğmuştur. Aniden bir şey olduğunu düşünürsünüz. Ne olduğunu bilmezsiniz, ama karanlıkta hafif bir tıkırtı, sokaktan geçen belirsiz bir gölge...Fakat bu belirsiz olaylar diğerleri gibi değildir. O zaman kendi kendinize bir şey başlıyor dersiniz..."